MENÜ
İstanbul 19°
Haber Air
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
pegasus
BUGÜN GÖKYÜZÜ UÇAKLAR İÇİN NE KADAR GÜVENLİ?
Özlem Çapan Özeren
YAZARLAR
15 Haziran 2025 Pazar

BUGÜN GÖKYÜZÜ UÇAKLAR İÇİN NE KADAR GÜVENLİ?

 

Orta Doğu’nun kadim göğü yeniden alev aldı. İsrail ile İran arasında alevlenen çatışmalar, gökyüzünü de savaşın parçası hâline getirdi. Havada uçuşan füzeler, yerde siren seslerine karışıyor; milyonlarca insan sığınaklara koşarken, yukarıda, yolcular belirsizlik ve endişeyle dolu rotalarda uçuyor; her uçuş, puslu bir muammanın içinde yol alıyor.

15 Haziran sabahı, İran semalarına yaklaşan Mahan Air’e ait bir yolcu uçağı, füzelerin gölgesinde Tahran’a indi. Gözler bu uçuşa çevrildi, nefesler tutuldu. Uçak yere vardı, ama zihinlerde yankılanan soru yerini korudu: Bu rotadan geçmeye bir daha kim cesaret edecek?

İsrail ile İran arasında tırmanan çatışmalar, sivil uçuşları etkiliyor. İran, İsrail, Ürdün, Irak… Birbiri ardına hava sahalarını kapatıyor. Ürdün’den Irak’a kadar birçok ülke, havadan geçen her nesneye potansiyel tehdit gözüyle bakmaya başladı. Havayolları rotalarını çevirirken, yer kontrol kuleleri alarma geçti. Tek bir düğmeye basarak başlatılan süreç, dünya çapında 150’den fazla seferi aksattı.

Bir savaş patlak verdiğinde gökyüzü de cepheye dönüşür; uçuş rotaları bozulur, yolcuların güvenliği riske girer.

Pilotlar kalkış öncesinde savaş haberlerini dikkatle takip etmek zorunda. Çünkü gökyüzü artık hiç güvenli değil.  Her türlü risk ve yaşanan gelişmeler, NOTAM (Notice to Air Missions) sistemiyle tüm dünyaya bildirilir. Hangi bölgenin uçuşa kapalı olduğu, hangi irtifanın risk taşıdığı ya da hangi navigasyon sistemlerinin çalışmadığı bu yolla pilotlara duyurulur. Navigasyon sistemleri, uçağın yönünü, konumunu ve rotasını belirlemeye yarar. Bu sistemlerdeki bir aksaklık, pilotun doğru rota çizmesini zorlaştırır ve uçuş güvenliğini riske atar. Bu nedenle uçuş planları bu uyarılara göre sürekli güncellenir.

Ukrayna savaşı sırasında Karadeniz semaları nasıl bir gecede uçuşlara kapanmışsa, bugün benzer bir durum Orta Doğu'da yaşanıyor. İran-İsrail arasındaki gerilim, ticari hava taşımacılığını doğrudan etkiliyor. Yolcular gecikiyor, rotalar uzuyor, havayolları büyük zararlara uğruyor.

Ulrich Beck’in "Risk Toplumu" kuramını hatırlatacak bir durumla karşı karşıyayız: Sanayi toplumlarının ürünü olan teknolojik ilerleme, her yeni gün yeni risk alanları yaratıyor. Modernliğin sembolü sayılan sivil havacılık, bu risk toplumu içinde yeni tehlikelerin taşıyıcısı konumunda. Beck’e göre bu riskler siyasal kararlarla tetikleniyor. Bugün Orta Doğu semalarında yaşananlar, tam da bu tarifin somut bir göstergesi konumunda.

Michel Foucault'nun iktidar ve bilgi ilişkisine dair yaklaşımları da bu bağlamda karşılık buluyor. Foucault’ya göre modern iktidar, gözetleme, düzenleme ve normalleştirme teknikleriyle işler. Savaş bölgelerinden geçen uçuş rotalarının yeniden çizilmesi, radar sinyallerinin siyasi araçlara dönüşmesi, gökyüzünün bu denli stratejikleşmesi; iktidarın bedenlerle birlikte hareketleri de kontrol altına alma çabasının bir tür yansıması niteliğinde.

Zygmunt Bauman’ın "akışkan modernlik" kavramı ise başka bir pencere açıyor. Bauman’a göre, günümüz dünyasında sınırlar, kurumlar ve güvenlik duygusu giderek daha geçirgen ve kırılgan hâle geliyor. Gökyüzü de bu akışkanlığın bir parçası. Eskiden hava durumuna, uçuş emniyetine ve alınan uçuş permilerine göre belirlenen ve nispeten daha sabit olan uçuş rotaları, artık savaşlar ve politik gerginlikler nedeniyle şekilden şekile giriyor. Adeta yolcu, belirsiz bir senaryo satın alıyor. Yeni dönemde uçuş güvenliği, artık kesin olarak garanti edilemiyor; aksine, her seferinde yeniden müzakere edilen kırılgan bir ayrıcalığa dönüşmüş durumda.

İsrail’in hedef aldığı İran’daki nükleer altyapılar, radar sistemleri, sivil-asker ayrımı yapılmaksızın etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Oysa bu sistemlerin bazıları sivil uçuşların iniş ve kalkış güvenliğini sağlıyor. Ne yazık ki savaşta merminin hedef seçme lüksü yoktur; kule de vurulur, okul da, hastane de, havalimanı da… Çatışmanın körleştiği bir ortamda, sıradan bir radar sinyali bile kolayca tehdit olarak algılanabiliyor.

Sivil havacılığın omurgasını oluşturan ICAO rotaları birer birer revize ediliyor. Uçuş planları değiştikçe, yolculuk süreleri uzuyor, yakıt tüketimi artıyor, maliyetler ise hızla yükseliyor. Zaten düşük kâr marjlarıyla çalışan havayolları bu tablo karşısında ciddi zorluklar yaşıyor; artan maliyetler doğrudan bilet fiyatlarına yansıyor. Bazı şirketler, 3-4 saatlik bir uçuş için neredeyse bir kıta dolaşmak zorunda kalıyor. Yolcu ise hem gecikmeye razı oluyor hem de güvenliği konusunda belirsizlikle baş başa kalıyor.

Diğer yandan elektronik harp, savaşın görünmeyen yüzüdür. Radyo dalgaları, radar sinyalleri ve iletişim frekansları üzerinden yürütülen bu sessiz çatışma, düşmanın sistemlerini bozmak ya da yanıltmak için kullanılır. Sivil havacılık içinse en büyük tehditlerden biridir. GPS sinyalleri kesilebilir, uçakların rotaları sapabilir, kuleyle iletişim kopabilir, uçakların otomatik iniş sistemleri sapma yaşayabilir. 10 kilometre yukarıda burnunun ucunu göremeyen pilot, yerdeki bir parazit yüzünden piste yanlış açıyla yaklaşabilir. Bu durum, savaş bölgelerinden geçen her uçuşu kabul edilemez bir risk ile karşı karşıya getirir. Ateşlenen bir füzeyle sadece askerler değil, yurtta kalan çocuklar, sığınakta bekleyen siviller ve hatta bir şiir yazarken bombaya yakalanan bir şair de hayatını kaybedebilir. Tıpkı 15 Haziran sabahı, Tahran’ın Sattarhan semtine düzenlenen İsrail saldırısında ailesiyle birlikte yaşamını yitiren genç İranlı şair Parnia Abbasi (2002–2025) gibi. Onun “Sönmüş Yıldız” adlı şiiri artık göğe değil, enkazın altına yazılıyor:

“İkisi için de ağladım
senin için
ve benim için...”

Üstelik bölgede yalnızca İsrail ve İran yok. Güneyde Yemen’den fırlatılan füzeler, kuzeyde Suriye’nin karışık dengesi, doğuda Pakistan-Hindistan gerilimi, kuzeyde hâlâ devam eden Rusya-Ukrayna savaşı... Hepsi, bir tür domino etkisi yaratmakta. Bir yerde patlayan bir başlık, diğer ucu Avrupa hava trafiğini kilitleyebilecek kadar güçlü.

Ukrayna’nın işgaliyle birlikte Rusya hava sahasının kapanması, havayolu şirketlerini zaten büyük zarara uğratmıştı. Şimdi benzer bir risk daha büyük bir coğrafyada kapıda. Orta Doğu, yoğun bir hava trafiğine sahip. İstanbul’dan Doha’ya, Dubai’den Frankfurt’a giden neredeyse her hat bu coğrafyadan geçiyor. Güzergâhlar değişirse, maliyetin yükü önce şirkete, sonra yolcuya biner. Havacılık hukukuna göre savaş bölgeleri üzerinde uçuş yapılmaması için tavsiyeler var. Ama bu, bağlayıcı değil. ICAO yalnızca önerir. Uçmamak şirketin kararı, ama uçmak bazen devletin baskısıyla olur. Yolcunun bundan haberi bile olmaz. Uçağa biner, ekranından haritayı izler, bilmeden bir savaşın teğetinden geçer.

Bugün yaşananlar, 1988’de İran Havayolları uçağının ABD tarafından yanlışlıkla düşürülmesini, 2014’te MH17’nin Ukrayna üzerinde vurulmasını hatırlatıyor. Tarih, gökyüzüne yazılmış acıları unutmaz. Ama anlaşılan o ki, insanlık bunları hatırlamamakta ısrarlı.

Son füzeyle uçuşa kapanan gökyüzü, ekonomi, turizm, göç ve diplomasi gibi pek çok alanı da etkiliyor. Ne yazık ki bu savaş, gökten yağan füzelerle değil, yeryüzündeki kör siyasetçilerin iradesiyle büyüyor.

Asıl soru şu: Bugün gökyüzü uçaklar için ne kadar güvenli? Ama belki de sorulması gereken esas soru şudur: Yeryüzü bu kadar yanarken, insanlık kendini taşımak için geliştirdiği teknolojiyle hâlâ gururlanıp utanmadan gökyüzüne bakmaya devam edebiliyor mu?

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2025 Haber Air