Pilotların WhatsApp gruplarında kadın meslektaşlarını listeleyip paylaştığı iddialar, tekil bir “skandal” değil; taciz kültürünün, örgütsel sessizliğin ve uçuş emniyetini zedeleyen yapısal risklerin işareti.
Havacılık denildiğinde akla çoğu zaman teknik disiplinler, operasyonel kurallar ve emniyet prosedürleri gelir. Oysa bir uçağı emniyetle uçuran ekip içindeki ilişki biçimleri ve işyeri kültürüdür. Görünmeyen bu kültür, karşılıklı güven ilişkilerini güçlendiren bir bağ, kimi zaman da bu bağı zedeleyen toksik ilişki biçimleri üretebilme potansiyeline sahiptir.
“Goygoy kültürü” ifadesi tam da bu durumu anlatır: Erkekler arasındaki muhabbetin, statü yarışının ve “şaka” kılıfının kadın meslektaşları nesneleştiren bir dile dönüşmesi; mahremiyet ihlallerini sıradanlaştırıp sorumluluğu görünmez kılması, bu kültürün en açık tezahürüdür. Uçak yerdeyken WhatsApp grubunda paylaşılan bir mesaj, havada kokpit ile kabin arasındaki güven dokusunu doğrudan zedeleyebilir.
Son günlerde medya ve dava dosyalarına yansıyan; hostesleri “listeleyen” ve gizlice çekilmiş görüntüleri dolaşıma sokan paylaşımlar, bu kültürün somut bir göstergesidir. Bu yazı, meseleyi kavramsal, hukuki ve emniyet boyutlarıyla ele alma çağrısıdır.
Taciz nedir, “şaka” nereye kadar?
Cinsel taciz, kişinin rızası dışında maruz bırakıldığı cinsel amaçlı davranışlar bütünüdür; onuru ve güvenliği zedeler. Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi bu fiile üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası öngörür. Eğer fiil iş ilişkisi veya hiyerarşi içinde işlenirse, kamu görevi kullanılarak ya da elektronik iletişim araçları üzerinden gerçekleştirilirse veya teşhir suretiyle yapılırsa, ceza daha da ağırlaşır.
“Şakaydı” savunusu, ne hukuk önünde ne de etik açıdan bu fiilin ciddiyetini hafifletebilir. Sosyal psikoloji bu dili “ahlaki kopuş” olarak tanımlar: “Şaka” etiketi, fiilin ağırlığını hafifletir, sessizliği derinleştirir ve mağdurun yaşadığı travmayı ikinci kez katmerler.
Özellikle dijital mecralarda karşılaştığımız “çevrimiçi cinsel taciz”, rıza dışı cinsel içerik gönderme, kişisel görüntüleri izinsiz yayma, cinselleştirici montajlar, pornografik link iletimi, homofobik/saldırgan dil ve beden üzerinden utandırma gibi eylemleri kapsar. Bu pratikler fiziksel temas içermese de onuru ve güven duygusunu doğrudan zedeler; işyeri ilişkileri içinde gerçekleştiğinde kurumsal sorumluluk doğurur.

Erkeklik, homososyal mekân ve statü
Goygoy kültürü çoğunlukla homososyal mekânlarda (erkek erkeğe kapalı sohbetler, mesaj grupları) serpiliyor. Burada “erkekler arası itibar”, kadınların nesneleştirilmesi üzerinden devreye giriyor: “liste”, “tavsiye”, “skor” dili… Bu pratikler yalnız bireysel bir terbiyesizlik değil; hegemonik erkeklik dediğimiz güç rejiminin dilden davranışa, oradan ilişkilere sızmış hali.
Sahada görülen fail profilleri iki eksende kategorize edilebilir:
Kapalı erkek gruplarında erkekliğini onayan, dili ve paylaşımı “şaka” diye kodlayan tipoloji.
Yaş, eğitim, gelir ve unvan avantajını kullanarak konumunu “yakınlık” üretme aracına çeviren tipoloji.
İkisini birleştiren ortak payda, iktidarın sağladığı rahatlıktır: Gücü elinde tutanların, yaptıklarının sonuçsuz kalacağına dair inançla hareket etmesi. Bu durum, sosyal psikolojide “hesap vermezlik kültürü” olarak adlandırılır; böyle bir ortamda taciz, hem meşrulaştıran hem de sürdüren bir zemine kavuşur.
Uluslararası sendika ve sektör raporları, kabin görevlilerinin kayda değer bir bölümünün meslek hayatları boyunca tacize maruz kaldığını; faillerin çoğunlukla üst düzey mürettebat ve erkek yolcular olduğunu; misilleme korkusu ya da kariyer kaygısı nedeniyle bildirim oranlarının son derece düşük kaldığını gösteriyor. Bu sessizlik, faile devam etme cesareti kazandırırken kurumsal kültüre de kök salıyor.
Uçuş emniyeti, ekip içi güvenin ve karşılıklı saygının sürekli kılınmasıyla mümkündür. Cinsiyetçi dil ve mahremiyet ihlalleri, kabin-kokpit ilişkisinde mikro yaralar açar; iletişimi kırılganlaştırır, koordinasyonu zayıflatır, risk yönetiminde refleksleri köreltir
Kağıt Üzerinde Değil, Hayata Geçen Bir “Sıfır Tolerans”
Bu meseleye ilk kez 'Havayolları Reklamlarının Uçakta Cinsel Tacize Etkisi: Fail Üzerinden Bir İnceleme' başlıklı doktora tezimde eğilmiş, ardından 2018’de yayımladığım 'Cinsel Taciz Uçuşta' kitabıyla sektörde bu soruna dikkat çekmeye çalışmıştım. O dönemde de belirttiğim üzere, , tacizle mücadelenin sloganlara ve temennilere bırakılması bir illüzyon yaratır; sessizlik ve normalleşme kültürü giderek kökleşir. Kalıcı çözüm, soyut ilkelerden değil, işlerliği kanıtlanmış ve güven veren mekanizmalardan doğar.
İlk adım, net bir tanım oluşturmaktır. Tacizin hangi davranışları kapsadığı, gri alan bırakılmadan ve somut örneklerle ortaya konmalıdır. Sözlü imalar, cinsel içerikli şakalar, istenmeyen temas, ısrarlı mesajlaşmalar ya da görüntü paylaşımı gibi eylemler açıkça tanımlandığında, hem çalışanlar hem de yöneticiler hangi davranışın sınırı aştığını net biçimde görür.
İkinci adım, güvenli başvuru yollarının kurulmasıdır. Bir çalışan tacize uğradığında ya da buna tanık olduğunda, sürecin gizlilik içinde yürütüleceğini, bilgilerinin korunacağını ve kariyerinin zarar görmeyeceğini bilmelidir. Açık, erişilebilir ve bağımsız başvuru kanalları, güvenin en önemli göstergesidir. Aksi halde, misilleme tehdidi ve dışlanma korkusu sessizliği besler; mağdurlar konuşmamayı, kurumlar ise görmezden gelmeyi tercih eder. Bu nedenle başvuru yolları yalnızca kâğıt üzerinde değil, pratikte de güven veren bir işleyişe sahip olmalıdır.
Üçüncü adım, eğitim ve dil dönüşümüdür. Kurumsal eğitimler, yalnızca genel bilgi aktarmakla sınırlı kalmamalı; işyerinde kullanılan dili, iletişim kalıplarını ve davranış alışkanlıklarını dönüştürmeyi hedeflemelidir. Cinsel içerikli “şaka”ların yarattığı tahribat, görünmez kalan mikro saldırganlıkların etkisi, rıza kavramının önemi ve kişisel sınırların nasıl korunacağı, gerçek vakalardan alınan somut örneklerle işlenmelidir. Böylece çalışanlar, nasıl saygılı ve güvenli bir iletişim kurabileceklerini de öğrenir. Bu tür programlar, günlük dilin temizlenmesini sağlayarak kurumsal kültürde kalıcı bir dönüşüm yaratır.
Dördüncü adım, şeffaf ve bağımsız bir soruşturma yürütülmesidir. Kurum içi çıkarların ya da hiyerarşik ilişkilerin süreci gölgelemesini engellemek için, incelemelere bağımsız kurulların veya dış denetim mekanizmalarının dahil edilmesi gerekir. Soruşturma süreci hızlı, adil ve tarafsız biçimde işletildiğinde yalnızca mağdurun adalet duygusu pekişmez; aynı zamanda diğer çalışanlara da güven verilir. Bu noktada şeffaflık, kurum içi dedikoduların önüne geçer, çalışanların sürece duyduğu güveni artırır ve kurumsal itibarın onarılmasına katkı sağlar. Adil ve şeffaf bir mekanizma, hem mağduru korur hem de kurumun kendi personeline karşı sorumluluğunu yerine getirdiğini kanıtlar.
Son adım, emniyet yönetimiyle entegrasyondur. Cinsel taciz yalnızca bir etik veya insan kaynakları sorunu değil, doğrudan uçuş emniyetini ilgilendiren bir risk alanıdır. Bu nedenle vakaların Emniyet Yönetim Sistemi’ne (SMS) dâhil edilmesi kritik önemdedir. Taciz olaylarının düzenli biçimde raporlanması, kayda alınması, eğilimlerinin analiz edilmesi ve tekrar eden örüntülerin önlenmesine yönelik tedbirlerin geliştirilmesi gerekir. Böylece taciz, bireysel bir “davranış problemi” olmaktan çıkar; sistem içinde izlenen, değerlendirilen ve yönetilen bir emniyet riski haline gelir. Bu yaklaşım, kurumun önleyici mekanizmalarla güvenliği proaktif biçimde korumasını sağlar.
Bir havayolu şirketinin itibarı, parıltılı reklam filmlerindeki imajlarla ölçülmez; asıl ölçüt, çalışanlarının onurunu koruyabilme ve yolcularının emniyetini sürdürebilme kapasitesidir. Kurumsal saygınlık, yolcuya sunulan ikram ya da gökyüzünde verilen hizmetten önce, yerde inşa edilen adil, güvenli ve şeffaf bir çalışma düzeniyle başlar. Çalışanlarının hakkını gözetmeyen, taciz karşısında sessiz kalan ya da emniyet risklerini görmezden gelen bir kurumun, dışarıya verdiği ışıltılı imaj er ya da geç çöker. Kalıcı itibar, yalnızca dışa dönük vitrinlerle değil; içeride tesis edilen adalet ve güven ortamıyla mümkündür.
2018’de dile getirdiğim bu uyarı bugün hâlâ geçerliliğini koruyor: “Goygoy kültürü”, basitçe geçiştirilecek bir şaka ya da bireysel bir terbiyesizlik olarak görülemez. Bu dil ve davranış biçimi, zamanla normalleşerek örgütsel sessizliği besler, ekip içi güveni aşındırır ve uçuş emniyetini içten içe kemiren yapısal bir riske dönüşür. Dolayısıyla mesele, kurumsal kültür, emniyet yönetimi ve hukuki sorumluluk başlıkları altında ciddiyetle ele alınması gereken bir emniyet sorunudur.